Sulak alanlar gezegendeki tüm canlılar için hayati öneme sahip ekosistemler arasında yer alıyor. Bu alanlar Dünya kara yüzeyinin yaklaşık yüzde 6’sını kaplıyor. Turbalıklardan deltalara, nehirlere, göllere ve lagünlere kadar sulak alanlar, küresel biyolojik çeşitliliğin yüzde 40’ına ev sahipliği yapıyor. Bunun temel nedeni ise pek çok farklı habitat tipini bir arada barındırması. Bu habitatlar, birçok canlı türünün üremesi, beslenmesi ve barınması için çok önemli. Sulak alanlar, karbon yutağı görevi görmekten iklim değişikliğinin etkilerini düzenlemeye, akıntıyı emerek enerjisini dağıtıp suyu doğal ortama bırakmadan önce suyu arındırıp filtrelemeye, oksijen üretimine katkıda bulunmaya ve tatlı suyu depolamaya kadar pek çok işleve sahip.
Ne yazık ki, gezegendeki birçok sulak alan şu anda tehdit altında.
Yeraltı sularının tarım için aşırı kullanımı, drenaj, baraj, madencilik projeleri ve yapılaşma gibi insan faaliyetleri dünya çapında sulak alanları parçaladı. 17. yüzyıldan bu yana dünyadaki sulak alanların yaklaşık yüzde 90’ının bozulduğu belirtiliyor. Bu şu anlama geliyor: Sulak alanları ormanlardan üç kat daha hızlı kaybediyoruz. Dünyanın en büyük nehirlerinin 3’te 2’si artık kendi doğal döngüsünde akamıyor. Akdeniz, 1970 yılından bu yana doğal sulak alanlarının yarısından fazlasını kaybetti. Son 50 yıl içinde omurgalı canlı popülasyonlarında yaşanan en büyük azalma yüzde 83 ile tatlı su türlerinde meydana geldi. 2006 yılında yayınladığımız Önemli Doğa Alanları (ÖDA) kitabı ise Türkiye’nin sahip olduğu benzersiz 305 ÖDA üzerindeki en büyük tehdidin sulama, kurutma ve baraj projeleri olduğunu ortaya koydu. (Detaylı bilgiye linkten ulaşabilirsiniz: ÖDA 1. Cilt Bkz. sayfa 69)
Türkiye sulak alan çeşitliliği ve sayısı açısından çok zengin bir coğrafya olma özelliği taşıyor. Çok sayıda kapalı su havzasının olması, yüksek endemizm yani kendine özgü türlerin zenginliğini sağlıyor. Genellikle kurak iklim bölgelerinde ve iç kesimlerde görülen kapalı havza sulak alanları, kendini besleyen suları denize ulaştırmayıp havzalarında biriktiriyor. Bu sulak alanlara uyum sağlamış bitkiler, iç su balıkları ve bu alanlarda kışlayan ve üreyen kuşlar gibi bölgeye endemik türler, kapalı havza ekosistemlerinde yaşıyor.
Türkiye’de Ramsar Sözleşmesi (Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme) ile koruma altında olan ve uluslararası öneme sahip 14 Ramsar Alanı bulunuyor. Gediz Deltası, Seyfe Gölü, Kızılırmak Deltası bu alanlardan bazıları. Türkiye, gerek 1994 yılından bu yana taraf olduğu Ramsar Sözleşmesi ile gerekse 2002 yılında yürürlüğe giren Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ile su kuşlarının ve daha pek çok canlı grubunun yaşam alanı olan sulak alanları korumayı taahhüt ediyor.
Ülkemiz, sınırları dışındaki coğrafyalara akan veya oradan doğan nehirlerle kuşatılmış olması sayesinde, Karadeniz’den Hazar Denizi’ne, Akdeniz’den Hint Okyanusu’na kadar pek çok coğrafyaya su yoluyla bağlanıyor. Bu durum nehirlerdeki biyolojik çeşitliliğin oldukça zengin olmasını sağlayan etkenlerden biri.
Türkiye’nin coğrafi açıdan taşıdığı bir başka önemli özelliği üç yanının denizlerle çevrili olması. Bu sayede çok sayıda önemli kıyı sulak alanı ülkemizde yer alıyor. Bu alanlar hem üreme döneminde hem de göç döneminde kuşlar için hayati önem taşıyor.
Türkiye’deki sulak alanların büyük çoğunluğu uluslararası öneme sahip Önemli Doğa Alanı (ÖDA) statüsünde. Sadece kuşlar değil iç su balıkları, yumuşakçalar ve kızböcekleri gibi pek çok tür grubunun nesli küresel ölçekte tehlike altında olan türleri, bu alanlarda yaşıyor.
Avrupa ve Doğu Asya ile Afrika arasındaki iki önemli kuş göç yolu Türkiye üzerinde kesişiyor. Yılda iki kez, sulak alanlarda konaklayan su kuşlarının güvenli bir şekilde göç etmesi bu ekosistemlerin var olmasına ve korunmasına bağlı.
Ancak Türkiye’deki sulak alan ekosistemleri bilimsel verilere dayanmayan yanlış politikalar nedeniyle yok olmaya devam ediyor. Türkiye’nin en kurak havzası olan Konya Kapalı Havzası’nda hala sulu tarım uygulamaları destekleniyor. Bunun sonucunda Tuz Gölü gibi burada yer alan sulak alanlar birer birer kuruyor. Yüzey suları yeterli olmadığı için açılan binlerce kaçak kuyu da yer altı su varlığını tehdit ediyor.
Kurulduğumuz günden bu yana, Türkiye’nin sulak alanlarında araştırma, koruma, savunuculuk ve farkındalık çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Sulak alanlardaki biyoçeşitliliği korumak ve artırmak amacıyla gerekli restorasyon çalışmalarını belirliyor ve uygulanması için faaliyetlerimizi yürütüyoruz.
Marmara Gölü
Marmara Gölü, Manisa ilinin doğusunda ve Gediz Nehri’nin kuzeyinde yer alıyor. Sulak alan, Gördes Çayı ve yer altı sularıyla beslenen, rezervuara dönüştürülmüş bir tatlı su gölüdür. Marmara Gölü, Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan ve Türkiye’deki 305 Önemli Doğa Alanı’ndan biri.
Fotoğraf: © Berkay Tunalı
Fotoğraf: © Fahri Tunç
Tuz Gölü
Ankara, Aksaray ve Konya illerine sınırı olan Tuz Gölü, Türkiye’de Van Gölü’nden sonra en büyük ikinci göl. Özel Çevre Koruma Bölgesi ve doğal sit alanı olan göl, Türkiye’deki 305 Önemli Doğa Alanı’ndan ve 184 Önemli Kuş Alanı’ndan biri.
1960’lı yıllardan bu yana, gölü besleyen su kaynaklarına müdahale ediliyor. Tuz Gölü’nün de yer aldığı Konya Kapalı Havzası’nda yaygın sulu tarım faaliyetleri nedeniyle kaçak kuyularla havzadaki yer altı suyu kaynakları çekiliyor. Konya Ovası Tahliye Kanalı’ndan arıtılan su, Konya’da kullanıldığı için artık göl alanına ulaşamıyor. Yanlış su ve tarım politikaları, uygulamaları ve denetimsizlik buradaki yaban hayatını yok ediyor.
Gediz Deltası
Gediz Deltası, İzmir Körfezi’nin batı kıyısında Gediz Nehri’nin denizle buluştuğu noktada oluşmuş yaklaşık 40.000 hektarlık alanı kapsayan geniş bir sulak alan ekosistemi. Delta, Batı Anadolu’nun en büyük, Türkiye’nin ise 4. büyük deltası.
Delta, Türkiye’deki uluslararası öneme sahip 14 Ramsar alanından biri, ulusal olarak doğal sit alanı, yaban hayatı geliştirme sahası ve sulak alan koruma statülerine sahip. Türkiye’deki 305 Önemli Doğa Alanı’ndan (ÖDA) ve 184 Önemli Kuş Alanı’ndan (ÖKA) biri. Aynı zamanda kıyıları kadim üretim havzası.
Fotoğraf: © Cansu Kabakçı
Beyşehir Gölü
Beyşehir Gölü, Konya ve Isparta illerine kıyısı olan Türkiye’nin en büyük tatlı su gölüdür. Göl içerisinde yükseklikleri 20–50 metre arasında değişen 33 ada bulunuyor. Zengin sucul bitki örtüsüne sahip göl çevresinde bataklık ve sazlık alanlar, bozkırlar, tarım alanları ve meşe ormanları bulunuyor. Kuzey, güney ve batıdaki dağlar İç Anadolu’ya özgü meşe ormanları ve yer yer bozkırlarla kaplı.