Biyoçeşitlilik

Küçük Akbaba

Küçük akbabalar korunması için acil önlem alınması gereken canlılar listesinde üst sıralarda yer alıyor. Türkiye, barındırdığı küçük akbabalar ile türün Avrupa’daki en geniş popülasyonlardan birine sahip. Doğa Derneği 2005 yılında başlattığı çalışmalarıyla Beypazarı ve Kirmir Vadisi’nin, küçük akbabaların oldukça büyük bir popülasyonunu barındırdığını belirledi. 2010 yılında, Bulgaristan’daki BirdLife ortağıyla birlikte Beypazarı’ndaki küçük akbaba popülasyonunun ilk envanterini oluşturmak üzere bir proje başlattı. 2010-2011 dönemi arazi çalışması sonunda bölgede 55 çift küçük akbaba bulundu ve bu popülasyonun önemli bir kısmının üreme başarısı izlendi. Son iki yılda ise belirlediğimiz 85’den fazla küçük akbaba çifti ile tüm Balkan nüfusundan daha büyük sayılarla karşılaştık.

Dernek, 2012 yılında Bulgaristan Kuşları Koruma Derneği ve İngiltere Kraliyet Kuşları Koruma Derneği ortaklığıyla geliştirdiği yol araştırması metodu ile küçük akbabaların yoğunlaştığı diğer illeri tespit etmek üzere çalıştı. Doğa Derneği, 2013 yılında Adana’da başlattığı yırtıcı göç sayımları ile Balkanlar’daki ve Türkiye’nin batısındaki küçük akbaba popülasyonunu ve yıllar içindeki değişimini belirleyerek koruma çalışmalarını daha geniş bir coğrafyaya yaymayı hedefliyor.

Kelaynak

Bir zamanlar baharın ve bereketin sembolü olan kelaynaklar, Kuzey Afrika, Avrupa Alpleri ve Orta Doğu’daki yaşam alanlarının çoğunda yok olmuş durumda. Dünyada tehlike altında olan kuş türlerinin başında gelen türün, Mezopotamya’daki son bireyleri Şanlıurfa’nın Birecik ilçesinde yarı doğal olarak yaşamlarını sürdürüyor.

Doğa Derneği, kelaynakların sayısının 1973 yılında sadece 26 çift kalması ile koruma altına alınan tür için yapılan çalışmalara 2003 yılında dahil oldu. Bu tarihten itibaren, kelaynakların üreme başarıları, beslenme davranışları, beslenme alanlarını gözlemlenerek kayıt altına alındı. Uzun yıllardan sonra vericiler yardımı ile göç hareketleri yeniden izlendi. Doğa Derneği uzmanlarının katkılarıyla 2008 yılından iki genç kelaynağa uydu vericisi takılarak yanlarında deneyimli ergin kuşlar olmadan göçe gönderildi. Genç kelaynakların doğruca kışlama alanlarına uçmaları bilim dünyasında ilgiyle karşılandı ve yabani bir nüfusun Orta Doğu’da yeniden yaşayabileceğine dair umutları arttırdı.

Bölge halkının ve yerel yönetimlerin sahip çıkması sonucunda 2003 yılında sayısı sadece 25 olan kelaynaklar, 2015 yılında yaklaşık 200 bireye kadar yükseldi. Kelaynakların doğal yaşam döngüsüne yeniden uyum sağlama şansı Birecik ve çevresindeki doğal alanların korunmasına bağlı. Kelaynaklar için yerinde koruma çalışmaları ile birlikte uluslararası düzeyde de çalışmalar yürüten Doğa Derneği, bu nadir canlıların yeniden özgürce göç edebilmeleri için çalışıyor.

Turna

“Bunlar iki gelir üç giderdi. Benim çocukluğumda, gençliğimde hep, yani çocuğumuz, ana babamız gibiler. Ne zaman drenaj geldi, turnalar gitti, biz de müsade ettik… Sesleri yok. Ne yapıp edip geri getirmek lazım” diyor Sivas Kangal’ın bir mezrasında bir dede. Turna ve insanın kadim bağı Anadolu’nun pek çok yerinde hala yaşamaya devam ediyor.

Anadolu kültüründe çok önemli bir yeri olan turnalar son 50 yılda Orta Anadolu’da sulak alanların büyük oranda kurutulması sonucunda hızla yok oldu. Turnaların sayısı Türkiye’nin Önemli Kuş Alanları verilerine göre son on yılda yüzde 50’den fazla azaldı ve Anadolu’nun turnaları kaybolmanın eşiğine geldi. Türkiye’de yüz bireyden daha az turnanın kaldığı tahmin ediliyor. Telli turnanın durumu ise daha da kötü. Son birkaç telli turnanın Orta ve Doğu Anadolu’da yaşadığı tahmin ediliyor.

2008 yılında bilim adamlarının çalışmaları sonucunda Anadolu’nun doğusu, İran, Gürcistan ve Ermenistan’daki turnaların Avrupa, Rusya ve Asya’dakilerden farklı bir alttür olduğu keşfedildi, Grus grus archibaldi.

Doğa Derneği bu keşfi takiben 2008 yılından itibaren turnanın Anadolu’daki üreme, kışlama ve göç gibi davranışlarını açığa çıkarmaya ve güncel bir durum tespiti yapamaya yönelik olarak çalışmalar yürüttü. Bu çalışmalar neticesinde günümüzde bu dört ülkede 20’nin altında üreyen çiftin kaldığı ve çiftlerin 12’sinin Anadolu’da ürediği ortaya kondu. Üreyen popülasyonunun büyük kısmı Anadolu’nun yüksek rakımlı dağ ve ova bozkır göllerinde bulunan bu yeni alttüre bu nedenle Anadolu dağ turnası ismi verildi. Çalışmalar kapsamında sadece türün biyolojik ve ekolojik yönden durumunun ortaya koyulması değil aynı zamanda türün kültürel ve gündelik hayat içindeki önemi konusunda araştırma ve derlemeler de hedeflendi.

Bu araştırmalar neticesinde koruma önceliklerinin ve stratejilerinin tespit edilmesi amacıyla türün üreme yerlerindeki tehditler de belirlendi. Türün üreme bölgelerindeki en önemli sorunun plansız ve aşırı otlatma olduğu ortaya çıkarıldı. Genel olarak ülke düzeyinde ise doğal yaşam alanlarının ve doğa ile uyumlu kültürel pratiklerin ve yaşam biçimlerinin yok olmasının en önemli tehditler olduğu belirlendi.

Doğa Derneği Anadolu’nun son turnalarını korumak için yoğun bir araştırma programı yürütüyor. Ayrıca yerinde koruma çalışmaları kapsamında tek tek yuvaların korunması, örnek koruma programlarının oluşturulması ve eğitim programlarının hayata geçirilmesi hedefleniyor.

Şah Kartal

Nesli küresel ölçekte tehlikede olan şah kartalın Türkiye’deki durumu hakkında ne yazık ki yakın bir zamana kadar çok şey bilinmiyordu. Şah kartalları ve yaşam alanlarını korumak için Doğa Derneği, Bulgaristan ve Macaristan BirdLife ortaklarıyla birlikte ortak bir çalışma yürütmeye başladı.

Bu çalışmalarla şah kartalların Türkiye’de iki büyük grup halinde üredikleri tespit edildi. Bu bölgeler Bolu, Gerede Bölgesi ve Trakya. Çalışma kapsamında toplam 45 şah kartal çiftinin üreme bölgesi düzenli olarak izleniyor. Toplanan veriler ışığında nesli küresel ölçekte tehlike altında olan bu önemli türün dağılım hareketi, göç davranışı ve beslenme alanlarıyla ilgili bilgiler toplandı ve sonuç olarak Türkiye’deki şah kartal nüfsunun tahmin edilenden çok daha büyük olabileceği ortaya çıktı. Doğa Derneği 2016 yılında Trakya’daki şah kartal yuvalarının korunması için çalışmalarını derinleştirmeyi planlıyor.

Bozkır Kartalı

Nesli küresel ölçekte tehlikede olan bozkır kartalının (Aquila nipalensis) Nisan 2018 yılına kadar Türkiye’deki durumu hakkındaki bilgi oldukça yetersizdi.

Bozkır kartallarını ve yaşam alanlarını korumak için Doğa Derneği, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı Tuz Gölü Özel Çevre Koruma (ÖÇK) Bölgesi birimi ile birlikte Nisan 2018’de bir çalışma yürütmüştür. Bu çalışmada, Tuz Gölü ÖÇK Bölgesi’nde varlığı bilenen bozkır kartalının (Aquila nipalensis) popülasyonu, üreme durumu ve izlenmesi amaçlanmıştır. Türle aynı habitatı paylaşan çobanlar ve yerel halk ile bozkır kartalı hakkında görüşmeler yapılmıştır. 2018 Nisan ve Mayıs aylarında iki saha çalışması gerçekleştirilmiştir. Bu saha çalışmalarında bozkır kartalının aktif olduğu üç adet yuva tespit edilmiştir.

Doğa Derneği, 2019 yılında bozkır kartalları için Orta Anadolu bölgesinde OSME (Orta Doğu’nun Ortinolojik Toplumu) ile birlikte yerel halk ve çobanlarla birlikte çalışmaya devam etmektedir. Bozkır kartallarının yaşadığı bölgelerde yerelde koruma çalışmalarını sürdürmeyi hedefleyen Doğa Derneği, türe uygun habitatlarda yeni bozkır kartalı yuvalarının bulunması ve kayıt altına alınması için çalışmaya devam etmektedir.

Balık Baykuşu

Balık baykuşu, Uzakdoğu, Güneydoğu Asya ve Toros Dağları’nda yaşayan bir kuş türü. Sıcak iklim kökenli bir kuş olduğu için Türkiye’de yalnızca Toros Dağları’nın eteklerindeki yaz kış sıcak olan vadilerde yaşayabiliyor.

Balık baykuşunun Toroslar’daki neslinin yakın zamana kadar tükendiği kabul ediliyordu. Ne var ki, son on yıldır yapılan gözlemlerle bugün Türkiye’deki sayısının en çok 80 çift kadarolduğu tahmin ediliyor. Balık baykuşu, diğer baykuşların aksine suda avlanıyor ve çoğunlukla balık, tatlı su yengeci, kurbağa gibi canlılarla besleniyor. Toroslar’ın etrafı ormanlarla kaplı vadilerinde temiz akan nehir ve çaylarda yaşıyor. Ne yazık ki balık baykuşu nüfusu son yıllarda hidroelektrik santral inşaatları nedeniyle nehirlerin kuruması sonucunda azalarak yalnızca baraj ve göletlere sıkışmış durumda.

Doğa Derneği, türün yuvalama alanlarının civarında bu nadir canlıya yönelik tehditlerin ve koruma fırsatlarının değerlendirilmesi için çalışıyor. Bu kapsamda, Doğa Okulu türün önemi üzerine Kadıncık Vadisi’nde bir eğitim çalışması düzenledi. Ayrıca balık baykuşunun önemini anlatan bir poster hazırlanarak türün yaşadığı vadilerde dağıtıldı. Doğa Derneği, yaptığı çalışmaların bir çıktısı olarak türün ulusal eylem planına katkıda bulunmayı hedefliyor.

Toy

Türkiye’deki sayısı 500’lere kadar düşen toylara  en çok Doğu Anadolu Bölgesi’nde, özellikle Muş ve çevresinde rastlanıyor. İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde de sınırlı sayıda görülüyorlar. Toyların kanat açıklığı 260 santimetre uzunluğa,
 ağırlığı ise on sekiz kiloya kadar ulaşabiliyor. Nesli küresel ölçekte tehlike altında olan ve dünyada uçabilen en ağır kuş türü olan toylar ne yazık ki Türkiye’de hızla azalıyor.

Çok uzun olmayan bir zaman önce, Anadolu’nun bozulmamış bozkırlarında yaşayan toylar, avcılık, yoğun tarım, kurutma ve baraj faaliyetleri sonucunda yok oluyor. Oysa tarım alanlarında toyların yaşaması, aynı zamanda o alanın ve elde edilecek ürünün sağlıklı olduğunun göstergesi.

Bu nadir türün yaşaması için Doğa Derneği koordinasyonunda Toy Eylem Planı hazırlandı. Doğa Derneği, yasa dışı avcılık başta olmak üzere, doğrudan insan kaynaklı
 ölüm nedenlerinin ortadan kaldırılması, toyun yaşam alanlarının korunması ve ulusal ölçekte gerekli tarımsal yeniliklerin hayata geçirilmesi için çalışıyor. Doğa Derneği önümüzdeki dönemde toyların yaşadığı alanlardaki paydaşlardan oluşan bir toy koruma ağı geliştirmeyi amaçlıyor.

Sürmeli Kızkuşu

Dünyada nesli küresel ölçekte tehdit altındaki türlerden biri olan sürmeli kızkuşlarının son bireyleri Rusya ve Kazakistan’da ürüyor. Sürmeliler, her yıl buradan Orta Doğu ve Sudan’a kadar uzun bir göç yolculuğu yapıyor. Kuşlar, uydu verilerine göre önce Hazar Denizi’nin kuzeyinden Kafkaslar’ı geçip Anadolu’nun güneydoğu bölgelerine uğruyor.

2007 yılında Doğa Derneği ve Dicle Üniversitesi ekibi, Urfa Ceylanpınar’da üç bin ikiyüz sürmeli kızkuşu tespit etti. Sonrasında uydu vericisi takılan bir bireyin gönderdiği sinyal sayesinde Muş, Malazgirt kuşların Türkiye’de konakladığı en önemli ikinci yer olarak tescillendi.

Doğa Derneği, başta Ceylanpınar olmak üzere ilkbahar ve sonbahar göçleri sırasında önemli sayıda sürmeli kız kuşuna ev sahipliği yapan alanlarda araştırma ve koruma faaliyetlerini 2007 yılından bu yana yürütüyor. Göç sırasında sürmeli kız kuşu için en önemli tehditler geleneksel tarım yöntemlerinin terk edilmesi sonucunda alan kullanımı değişiklikleri ile avcılık. Dünya ölçeğinde nesli tehlikede olan bu türün güncel popülasyonunu belirlemek ve bir tehlike durumunda anında müdahale edebilmek için göç sırasında Türkiye’den geçişlerini gözlemlemek hayati önem taşıyor.

Anadolu Parsı

Doğa Derneği 2006 yılında başlattığı Hedef: Sıfır Yok Oluş kampanyası çerçevesinde Anadolu parsını korumak için bir proje hazırladı. Ne var ki, pek çok kişi ve kurumun bu canlının neslinin tükendiğini düşünmesi nedeniyle projeye geniş destek sağlanamadı.

Doğa Derneği Güneydoğu Anadolu ekibi bu tarihten itibaren son derece kısıtlı imkanlarla leopar araştırmalarını ve bölge halkı ile ortak çalışmalarını aralıksız olarak gönüllü bir şekilde sürdürdü. Kaynak yetersizliği nedeniyle çalışmalar son kayıtların düzenli olarak gerçekleştiği Bitlis – Siirt arasındaki dağlık alanla kısıtlı kaldı. Bu bölgede leopar ile aynı coğrafyada yaşayan köylü ve çobanlarla güçlü bir iletişim ağı kuruldu.

Doğa Derneği’ne Türkiye genelinden ulaşan bildirimler, parsın halen Antakya, Bitlis, Diyarbakır ve İran sınırı arasında kalan dörtgen içerisinde, Güneydoğu Toroslar’da yaşadığını ortaya koyuyordu. Yazık ki, sırasıyla 2000’de Antakya’da, 2003, 2006 ve 2010’da Bitlis ve Siirt’te pars vurulmuş ve post kalıntıları görüntülendi. İran’da Hakkari sınır bölgesinde bu canlının yaşadığı da kesin olarak bilinmekte. Orta ve Batı Toroslar ile Ege’de ise Anadolu parsının neslinin tükenmiş olabileceği düşünülüyor.

Tüm çabalara karşın, kısıtlı sayıda ekipmana sahip olunması, kaynak yetersizliği ve güvenlik sorunları nedeniyle canlı bir leopar bireyi bu güne kadar görüntülenemedi. Öte yandan aynı bölgede 2013 yılında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Küçük Ölçekli Hibeler (GEF-SGP) kapsamında küçük bir proje başlatıldı. Proje kapsamında Doğa Derneği, bölge halkı ile iletişim ve yerinde koruma çalışmalarını yürüttü.

3 Kasım 2013’de, Güneydoğu Anadolu’da Diyarbakır’da yaşanan talihsiz olay, parsın Türkiye’deki varlığının bir hayal olmadığını bir kez daha kanıtladı. Bir çoban, genç bir parsı, kendisine saldırdığı iddiası ile vurup öldürdü. 2000’den sonraki benzer vakalardan farklı olarak bu vaka anında duyuldu ve pars görüntüleri tüm Türkiye basınına ulaştı.

Bu vaka aynı zamanda türe ait son bireylerin korunması konusunda Doğa Derneği’nin temel yaklaşımı olan toplum temelli çalışmaların ne kadar yaşamsal olduğunu da kanıtladı. Bilimsel çalışmaların ötesinde, Anadolu parsının yaşadığı son alanlarda yerel halkın türün korunmasına aktif katılımının sağlanması belki de en büyük gereklilik. Yerel halkla Doğa Derneği’nin iş birliği içinde olduğu Urfa’da yürütülen çizgili sırtlan (Hyaena hyaena) koruma programında bu yöntemin geçerliliği test edildi ve bu yaklaşımla sırtlanların neslinin kurtulması sağlandı. Doğa Derneği,  parsın korunması için önümüzdeki dönemde alttaki iki faaliyetin yürütülmesini amaçlamakta:

Doğu Anadolu’daki potansiyel pars yaşam alanlarının tamamını ziyaret ederek bölge halkıyla birlikte bir “pars yerel koruma ekibi” kurmak. Bu ekip birbiriyle düzenli olarak haberleşerek son parsların görüntülenmesine ve görüldükleri yerde korunmasına yardımcı olacak.

Parsın son yaşam alanlarında yapılan çalışmalar ve canlının Anadolu’daki varlığıyla ilgili kısa bir film hazırlamak. Bu film Anadolu parsının korunması için daha büyük bir kamu desteğinin oluşmasını sağlayacak.